James Webb Uzay Teleskobu (JWST), TWA 7 b adı verilen bir ötegezegeni doğrudan görüntülemeyi başardı. Yeni oluşmuş bir yıldız sisteminde yer alan bu gezegen, bir enkaz diski içinde bulunuyor. Tespit edilen bu gök cismi, doğrudan gözlemlenebilen en düşük kütleli ötegezegen olarak kayıtlara geçti.
Johns Hopkins Üniversitesi ve Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsü’nden Mathilde Malin, gelişmeyle ilgili olarak, “Bu teleskop, Güneş Sistemimizdekilere benzer kütleye sahip gezegenleri görüntülememizi sağlıyor. Bu da, gezegen sistemlerini ve dolayısıyla kendi sistemimizi anlamamızda heyecan verici bir adım” ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜLEME TEKNOLOJİSİ: KORONAGRAF
Düşük kütleli ötegezegenlerin doğrudan görüntülenmesi, teknik olarak oldukça zorlu bir süreci gerektiriyor. Bu tür gezegenler, doğdukları yıldızlar kadar parlak olmadığı için uzay teleskopları tarafından kolayca tespit edilemiyor. Ayrıca yıldızlarına olan yakınlıkları ve Dünya’dan uzak olmaları, doğrudan gözlemi daha da karmaşık hale getiriyor.
Bu zorlukların aşılması için James Webb teleskobuna koronagraf adı verilen özel bir aparat eklendi. Koronagraflar, yıldız ışığını yapay bir şekilde engelleyerek, yıldız çevresindeki daha soluk cisimlerin görünmesini sağlıyor. Böylece doğrudan gözlem yapılabiliyor.
JAMES WEBB’İN GÜCÜNÜ GÖSTEREN BAŞARI
Doğrudan görüntüleme, bugüne dek çoğunlukla dolaylı yöntemlerle tespit edilen ötegezegen araştırmalarında yeni bir dönemin kapısını aralıyor. James Webb Uzay Teleskobu’nun sunduğu bu olanak sayesinde araştırmacılar, ilerleyen dönemlerde Jüpiter’in kütlesinin yalnızca yüzde 10’una sahip çok daha küçük gezegenleri de gözlemlemeyi amaçlıyor.
GELECEĞE IŞIK TUTUYOR
Tespit edilen TWA 7 b gezegeni, yalnızca bir bilimsel başarı olmanın ötesinde, gelecekteki ötegezegen araştırmaları için kritik bir kilometre taşı olarak görülüyor. Astronomlar, bu gelişmenin yeni keşiflerin yolunu açacağına dikkat çekerken, uzay teleskopları ile yeryüzündeki gözlem teknolojilerinin birlikte geliştirilmesinin önemine de vurgu yaptı.
James Webb Uzay Teleskobu, 21. yüzyılın uzay bilimindeki en büyük projelerinden biri olarak araştırmalara katkı sunmayı sürdürüyor.